top of page

DELİ OLAN HANGİMİZ?

Salih Akbaş yazdı.

Yazının Editörü: Eylül Kaya


İnsanın akıl sağlığı ve delilik arasındaki sınırı ne belirler? Bu soru, insanlığın varoluşuna dair en derin felsefi sorulardan biridir. Tarih boyunca, toplumsal normlara uymayan, "normal" sayılmayan her davranış biçimi ya da düşünce, çoğunlukla delilik olarak damgalanmış ve deli olarak damgalanan kişilerin akıl hastanelerine kapatılmasıyla sonuçlanmıştır. Ancak, "delilik" dediğimiz olgu gerçekte neyi ifade eder? Bu olgu, toplumun koyduğu sınırları aşan bir farkındalık mı, yoksa bireyin kendi iç dünyasında kaybolması mıdır? Anton Çehov'un Altıncı Koğuş adlı eseri, bu soruları irdeleyerek akıl sağlığı ile delilik arasındaki ince çizgiyi ustalıkla ortaya koyar ve bu iki durumun birbiri içine geçmiş doğasını gözler önüne serer.

Altıncı Koğuş'un merkezinde, toplumun normlarına ve bürokratik düzenin taleplerine uygun şekilde yaşayan ama derin bir içsel boşluk hissiyle mücadele eden Dr. Andrey Yefimich Ragin bulunmaktadır. Dr. Ragin, toplum tarafından saygı gören bir doktordur, ancak zamanla bu saygınlığı sorgulamaya başlar. Hastanede geçirdiği uzun yıllar boyunca, dış dünyadan izole edilmiş bir şekilde, sadece hastalarıyla ilgilenerek ve onları tedavi etme ritüellerini tekrarlayarak yaşamıştır. Bu monoton hayat onu hayattan kopuk, insanlarla anlamlı bir ilişki kuramayan bir varlık haline getirir. Ragin'in durumu, insanın kendi varoluşunu sorgulamasıyla başlar ve bu sorgulama, onu delilik olarak görülen bir hale sürükler.


Ragin'in akıl hastanesindeki altıncı koğuşta kalan Ivan Dmitriç Gromov ile tanışması, onun içsel yolculuğunun bir dönüm noktası olur. Gromov, toplumun normlarına karşı çıkan, sistemin adaletsizliklerine isyan eden ve bu yüzden akıl hastası olarak damgalanmış bir bireydir. Ragin, Gromov'la yaptığı sohbetlerde onun isyanını anlamaya ve hak vermeye başlar. Bu diyaloglar, Ragin'in kendi hayatını ve toplumun dayattığı normları sorgulamasına neden olur. Çehov, bu iki karakterin üzerinden, akıl sağlığı ile delilik arasındaki sınırın aslında ne kadar belirsiz ve subjektif olduğunu gösterir. Ragin'in Gromov ile olan ilişkisi, onun kendi içsel çatışmalarını derinleştirir. Ragin, Gromov'un sistem eleştirilerinden etkilenir ve yavaş yavaş kendi yaşamının anlamsızlığını, monotonluğunu fark eder. Bu farkındalık, onun içsel bir aydınlanmaya ulaşmasını sağlar ancak bu aydınlanma, toplum tarafından delilik olarak kabul edilir. Ragin'in trajedisi, onun bu aydınlanma anında aslında gerçekliği ve kendi varoluşunu fark etmesidir. Ne var ki, bu farkındalık, onu toplumun gözünde bir deli haline getirir. Ragin, sonunda, kendi içsel yolculuğunun sonucunda, toplumun onu da altıncı koğuşa kapatmasıyla yüzleşir.

 

Çehov'un Altıncı Koğuş'u, bir akıl hastanesindeki olayları anlatan basit bir hikâye değil, aynı zamanda insanın içsel dünyasında yaşadığı çatışmaların, sorgulamaların ve farkındalıkların derin bir incelemesidir. Akıl sağlığı ve delilik arasındaki bu ince çizgi, sadece bireyin kendi içsel yolculuğuyla belirlenmez; aynı zamanda toplumun normları ve değer yargılarıyla da şekillenir. Ragin'in hikâyesi, bu ince çizginin ne kadar kırılgan olduğunu ve insanın kendi varoluşunu sorgulama sürecinin nasıl trajik sonuçlara yol açabileceğini gözler önüne serer.


Ragin'in akıbeti, okuyucuyu derin bir düşünceye sevk eder: Toplumun dayattığı normlar mı, yoksa bireyin içsel yolculuğu mu gerçek anlamda değerlidir? Belki de insanın delilik olarak görülen içsel farkındalığı, aslında gerçek bir aydınlanma halidir. Ancak bu aydınlanma, çoğu zaman toplum tarafından anlaşılmaz ve reddedilir. Çehov, bu eseriyle, insanın içsel çatışmalarının ve sorgulamalarının ne kadar evrensel olduğunu ve bu süreçlerin bireyi nasıl bir noktaya sürükleyebileceğini ustalıkla ortaya koyar. Sonuçta, Altıncı Koğuş'ta anlatılan hikâye, sadece bir bireyin trajedisi değil, aynı zamanda insanlığın varoluşsal bir sorgulamasıdır. Akıl sağlığı ve delilik arasındaki bu ince çizgi, belki de insanın kendi iç dünyasında, toplumsal normlardan bağımsız bir şekilde var olabilmesinin en büyük sınavıdır. Bu sınavı geçenler, toplum tarafından deli olarak görülse de belki de gerçek aydınlanmaya en yakın olanlardır. Belki de Çehov'un bu hikâyede anlatmak istediği budur: Gerçek aydınlanma, insanın kendi içsel sınırlarını aşması ile mümkündür. Ancak bu aşama, çoğu zaman delilik olarak adlandırılır.


[Kapaktaki görsel:

An itinerant surgeon extracting stones from a man's head; symbolising the expulsion of 'folly' (insanity), they are surrounded by a group of people. Pencil drawing by P. Quast, 1645. | Wellcome Collection]


toplumsal bellek
TAKİPTE KALIN!

Takipte kaldığınız için teşekkür ederiz!

  • Youtube
  • Instagram
  • X

© 2024, Her hakkı saklıdır. Yazıların yasal yükümlülükleri, yazıların yazarlarına aittir. Yazılardaki düşünceler Toplumsal Bellek'i bağlamaz; savunulan fikirler doğrudan yazarlarına aittir.

ULAK| "Haberdar olun..."

bottom of page